Aslında aşağıdaki yazıyı Hürriyet İK ekinde okudum ama internette sadece aşağıdaki linkte buldum.
Yazı hoşuma gitti, tamamını okumanızı öneririm.
Psikologlar diyor ki:
Şikayetini yüksek sesle ve doğru kişiye aktarmak (ne beklediğini de söylemek yani çözüm önermek kaydıyla) hem medenî hem pozitif bir harekettir. (Gerçi Türkiye’de pek işe yaramaz. Muhatabın da medenî olması ihtimali son derece düşüktür. Zaten bizim insanımızın eleştiriye tahammülü yoktur, öneriyi de sevmez çünkü zaten işini herkesten iyi bildiğine kanidir.)
Kakırcılar ise bir karşı öneride bulunmazlar; aksine, değiştirilemeyecek ve düzeltilemeyecek şeylerden şikayet etmeyi tercih ederler.
Çünkü kakırcılar dile getirdikleri soruların çözülmesini değil, kakırabilmek için sürmesini isterler.
Zaten, kakırcıya ‘Eee? Önerin nedir?’ diye sorarsanız, cevap veremeyecek, gak-gukla yetinecektir.
‘Söz, kakırmayacağım!’ diye tercüme edebileceğim ilginç bir kitabın yazarı olan Christine Lewicki ‘21 günlük kakırma orucu’na girmeyi denemiş.
jarretederaler adlı blogunda bunun öyle kolay olmadığını anlatıyor.
Çünkü kakırmak insana iyi gelir, rahatlatır, diyor.
Kakırcıların kakırmaya psikolojik açıdan ihtiyaçları vardır.
Yazının tamamı:
http://www.yenibiris.com/HurriyetIK/Oku.aspx?ArticleID=11774